10 Mayıs 2012 Perşembe

Ertuğrul Özkük'ün ruhu ve az biraz yasaklar üzerine

Ertuğrul Özkök yine bir çılgınlık yapıp hatim indirmeye koyulmuş, çok çılgın bir adam bu Ertu ya. 3 yıl önce 'Kuran'ı artık anlıyorum.' diye yazdığından bahsetmiş, vallahi 1400 yıl önce yazılmış bir metnin mealini 'artık' anlayabilen bir adama, verip veriştirmenin ne kadar akil bir davranış olduğu konusuna gelmeden evvel, gözüm birden İzmirlilerin aslında çok fena dindar olduklarını, Fethullah Gülen'in bile İzmir'den çıktığını filan yazdığı yere takılıyor. Yazının devamındaki 'zamanın ruhu' hadisesini burada kullanmak mümkün, zamanın ruhu, muhafazakar bir güç vesilesiyle 'din iyidir, dine takıl, hayatını yaşa...' dediğinden bu ruha ayak uydurmak baki elbette, lakin zamanın ruhu gün gelir, -olur ya- sosyal demokrat bir iktidar gücüyle sarsıldığı vakit, 'caminin yolunu bilmem...' trendi de vuku bulacaklardır bittabi köşelerde.

Benim en çok şaşırdığım noktalardan biri, Kuran'ı övmek için cidden bu kadar acizleşmek mecburi mi? Sevgili Ertu, Kuran'ı övücü cümleleri şu erdemlerin adı geçmesi vesilesiyle oluyor, Kuran'da en büyük günahlardan biri haddi aşmak imiş; Kuran, hoşgörülü ve affedici olmakla ilgili bir çok öğüt vermekteymiş. Yahu, Kuran'ın ulaşmadığı topraklarda Kuran ulaşana kadar oralardaki insanlar hadsiz, hoşgörüsüz ve vur dedi mi öldüren kişiler miydi? Ömrünü adayacağın bir inancın en büyük argümanları, 'hoşgörülü ol diyoruz, hadsizlik yapma diyoruz, affet diyoruz e daha ne diyek kafirler...' sığlığında ise, -elbette öyle olduğundan değil, sevgili Ertu'nun anladıklarından yola çıkarak ulaşıyoruz buralara.- bizim evde 3 kişi kendi dinini kurmak için, TFF'ye başvurur bugünden kelli.

Bütün bu bayağılıklar yetmezmiş gibi, sevgili Ertu konuyu, 'zamanın ruhu'na getiriyor ve diyor ki, Kuran'da geçen çok eşlilik, kocanın eşini dövmesi, cariyecilik gibi konularda varolan ayetleri zamanın ruhuna göre değerlendirmeliyiz. Sevgili Ertu üç cümle önce yazdığın hoşgörü, affedicilik ve had bilme erdemlerini silmeni rica ediyorum, ya da emrediyorum. Bu nedir sevgili kardeşim; çok eşlilik ve cariyeciliği rahatlıkla hadsizlik olarak addebilirken, kocanın karısını dövebilme hakkı sadece hoşgörüsüzlük ve affedicilikten muzdariplik değil, şiddeti meşrulaştırmadır da. Zamanın ruhu da garip, ne yani putperestlerle boğuşmaktan yorulan Müslüman kardeşler, eve dönünce eşlerini dövüp rahatlarlardı ama şimdi putperestlikten söz edilmediği için kocanın eşlerini dövmesi vacip değildir mi diyeceğiz, bu mudur zamanın ruhu?

Neyse Ertu'nun her cümlesine bir kulp bulup, sabahlara kadar taşak geçmek vardı da, yazıyı o kadar beleşe indirmek de istemedim, ama söz konusu Türkiye'nin en çok satan gazetelerinden birinin, en çok okunan yazarı olunca, 3-5 cümle söylemek şart oluyor.

Ne diyim, zamanın ruhuna el fatiha...


Esasen bugün yasaklarla ilgili bir yazı yazacaktım, aklımda oluşmuştu; hiçbir şey yasaklanmamalı konulu bir yazı olacaktı.

Diyorum ki, yasak dediğin şeyi açıklamalısın; açıklamak yetmez, anlatmalısın; anlatmak yetmez, öğretmelisin...  İmam hatip liselerini yasaklayarak; dindar insanları caydıramazsın, yok edemezsin,  değiştiremezsin, Atatürk'ü kısıtlayarak; Atatürkçülerin sayısını azaltamazsın, ateistliği ölümle bile cezalandırsan; beynindeki inançsızlığı Allah'la doldurtamazsın. Yasaklar, halının altına süpürmektir ya da, halıyla örtmektir üzerini. Yasaklamak, cahil korkusundan başka bir şey değildir. Bilmediği şeyi, yasaklar. Aşağısında biri olan bütün üst makamlar -aile, devlet, vs...- insanın her şeyi öğrenip, kendi doğrusunu seçmesine izin vermez. Kendi doğrusunu belirleyip, diğer seçenekleri yok sayar. Bu her zaman elde patlar, bu bir gün gelir ve elde patlar; çünkü bir insanı kör etmek için, gözünü çıkarmanız gerekir, böyle yaparak sadece gözünü bağlamış olursunuz ve o bandı çıkarıp atanlar; er geç o bombanın elinizde patlamasına sebep olurlar.

Bunu uzatacağıma, bütün yazıyı sevgili Ertu'ya ayırdığım için hepinizden özür diliyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder