14 Aralık 2013 Cumartesi

İnsan Üretimi

dedesinden kalma bir uğraş olduğu için, doğduğu andan itibaren köpeklerle içli dışlı olan bir arkadaşım vardı. köpeklerinin kulaklarının, kuyruklarının nasıl kesilip de yaraya tuz basıldığını, köpeğin nasıl iyi dövüşüp, dövüşecemeyeceğini, nasıl saldırgan, nasıl sadık yetişririleceğini hep ondan duymuşumdur. dövüş için eğitilen köpekler, çoğu zaman karanlık ufak bir odada, haftalarca çiğ et ile beslenirmiş. besleyen kişi hep aynı olduğundan, sahibine tapınırcasına sadık olan köpek, onun haricindeki bütün her şey için bir tehlike arz edermiş. bunlar birer bilgi, peki anlatmak istediğim ne?

iyi huylu dediğin bir insanı, at bir karanlık odaya, çiğ etle besle bakalım noluyor? er ya da geç, direnç kırılcak ve çarklar dönecektir ve alınan sonuç değişmeyecektir. bu metodu şefkatli bir tavırla da yapabilirsin, sonuç değişmez ama şekil değiştirir. ilkinde tertemiz bir canavar elde etmiş olurken, ikincisiyle bir asker yetiştirirsiniz.

türkiye'nin en büyük klişelerinden biri olan 'eğitim şart'ın niteliği de bu şekilde ortaya çıkıyor. ne yetiştirmek istiyorsun; canavar mı? asker mi? mümin mi? birey mi? türk toplumu ilk üçü için çok yetkin bir okul, daha iyisini avrupalarda bile bulamazsınız hatta, boşa paranızı harcamayın.

bireyler ise bu topraklarda, ancak toplumdan soyutlanmış bir ortamda yetiştirilebilir ve yine hayati tehlikesi nedeniyle toplumdan soyut bir vaziyette yaşamını sürdürmek zorundadır. aksi halde canavarlara çiğ et olmaktan kurtulamaz.


(bu yazı 18 kasım 2013'te yazılmış.)

0 yorum:

Yorum Gönder