14 Aralık 2013 Cumartesi

Siyasette Ağlama Politikası...

başbakanın, mısır/suriye için gözyaşı dökmesini, ciddiden ağlamasını temel alıp bir şeyler anlatmak istiyorum. politika, savaş, eğitim, ekonomi, uluslararası strateji, çıkar, yüz milyonlarca insanın hayatı vs...'yi ilgilendiren bir konuyu 'göz yaşı' çerçevesinde açıklayamazsınız; bu demogojiden başka bir şey değildir, bunu da bir talk show'da yapmıyorsunuzdur. başbakana cazı koyduk mu? koyduk. bu önemli mi? hayır, bu anlatmak istediğim değildi...

anlatmak istediğim; gezi şehitleri, terör şehitleri, kayıplar, lgbttler ve hakkını savunmak istediğimiz herhangi bir kişi, örgüt, kuruma karşı bizim de 'göz yaşı' edebiyatının dışına çıkamayışımız. zaten sokağa çıkıp kitlesel hatta küresel bir eylemi kotarmanın ötesine gidemeyiş de bu apolitik duygusallığın getirisi olarak midemize oturdu. hiçbir açıklamamız yok, hiçbir düşüncemiz yok, yarın napabiliriz, şuan napıyoruz, bir kalabalık ne yapabilir, taş atmak nedir, atmamak nasıl bir tavır, polis kimdir, valinin görevi nedir, avukat napar, bunun tarihte karşılığı nedir, nereye gider, nerede kalır, terör müdür, devrim midir, eşcinseller kimdir, nerden çıkmıştır bu, pkk kimdir, askerlerin ölmesi nasıl açıklanır, askere neden gidilir, pkk asker midir, suriye'de ne oluyor, mısır'da ne oluyor, dünya sana ne oluyor?

yok, hiçbir şey yok.

ethem sarısülük fotoğrafını profil resmi yapanlar bir yere.
rabia selamı verenler köşesini bulsun.
eşcinseller siz de ayrı bir yerde durun.
milliyetçiler ve kürtler siz de konuşlanın.
kemalistler siz de şuraya.
islamcılar sizin yeriniz ayrı.

şimdi hepiniz ağlayın amk, en çok hanginiz ağlarsa o daha haklı.

not: lgbtt'leri ayrı tutabilirdim aslında, en bilinçi duruşu onlar sergiliyorlar esasen ama, adları da geçsin, geçmeli, o nedenle dursun.


(bu yazı 31 ağustos 2013'te yazılmış.)

0 yorum:

Yorum Gönder